Sona sakladığım oysa birinciliği hak eden cümlem! Evet belki de dile gelmesi en zor sensin. Aslında benim istediğim şeyi söylesen de, kabul görmeyeceğin korkusuyla ve kazanılmış yanılgısıyla kazanılmamış şeyleri kaybetme korkusuyla seni boş yere içimde tutuyorum. Oysa şunu da biliyorum ki seni sona sakladığım bazı zamanlarda seni söylememe bile fırsat bulamadım, ne acı ki içimde büyüdün defalarca. O yüzden son cümlelerimin birikmişliğiyle gereğinden fazla uzun cümleler kurduğum oldu günlerce. Ama en çok da kendime söyledim uzun cümlelerimi. Kime ne anlattıysam, kendime anlatmış oldum. Yüksek sesle başkasına söylemeye çalıştığım her şey aslında en çok kendime hatırlattığım şeylerdi...
Bu aralar düşünüyorum da ilk cümlem; hisli bir yalnızlık, hissiz iki kişilik kalabalıklardan daha iyiymiş. Bir kaç delinin hatıra defterinde yer almanın sorumluluğunu taşımak ve o delilerden öğrenmeye çalışmak hayatı kendime yaptığım haksızlıkmış.
Hissiz bir insanı çalkalayarak, tortusu kalmış duygularının yüzeye çıkmasını beklemek, kendi hislerimle yaşamaktan bile daha zormuş.
Hep bir şeyler hissetmiş olmak, düşüncesizlikten daha güzelmiş.
Yanımdaymış gibi duran yabancıların korkaklığı ve soğukluğunun yerine, içimde soluyan sıcak bir yalnızlık tercih etmek cesurca bir hareketmiş.
Ve aslında kendime gösterdiğim özenmiş aslında, etrafımdaki her şeye gösterdiğim özen...
Bu yüzden işte...
Özen göstermeyen her şeyden sessizce uzaklaşmaya çalışınca anlıyorum ilk cümlem! Seni şöyle bir solukta söylemek gerekiyormuş, sonlara bırakmak çok büyük hataymış aslında...