19 Eylül 2016 Pazartesi

Tecelligah

Tam kapının önünde, etrafında kendi kafesiyle koşan bir kurt varmış. Karanlıkta tek başına olunca görmüyormuş meğerse kafesini. O yüzden arkadaşı tulpar onun bacakları oluyormuş dağa koşarken... 
                                        

Yazdığımla yazmak istediğim arasında bir yerdeyim. Belki de gördüğümle görmek istediğim arasındayım. Tam olarak bilmiyorum, bilmek istiyor muyum onu da bilmiyorum. Bilme eğleminin öğrenme eyleminin peşinden gelen canhıraş bir gölge olduğunu da düşünüyorum bazen. Hatta bildiğimin gerçeğin ta kendisi olma ihtimaline bazen yenik düştüğü kaygılı bir düşünce kayması bile yaşıyorum. Tek gerçek var, matematik diyorum hep içimden, diğer bildiğim ve öğrendiğim her şeyi unutmaya çalışma uğraşısı içindeyim. Hatta bazen unutmakla hatırlamamak arasında bir yerdeyim. Kolayca kendiliğinden olan unutma eyleminin, bazen büyük bir çaba gerektiren hatırlamama eylemine baskın geldiği bir iç savaş içindeyim. Unutamayan hücrelerimin sınır dışı edildiği bir iç savaş. Oysa bana ait hepsi, savaş, zafer, unutmak, hatırlamamak, öğrenmek ve bilmek...

Bir pazarın ortasındayım, bir pazar gününün. Sanki 10 güneş yılı uzaktayım. Bireysel sorunlarımın toplumsal sorunlar karşısında erimeye mahkum olduğu bir dönemin herhangi bir pazarı. Herkesin anlatmaya doyamadığı herhangi bir gün ve anlatılanlar anlatanların yalancısı. Yine öğrendiklerimin kitabını yazacak kadar çok dolmuş olsam da, birkaç cümleye konu edecek kadar bile önemsemiyorum duyduklarımı. Ne bu taraftayım ne o tarafta. Bitsinle bitmesin arasında. Bu benim döngüm, sevmekle sevmemek arasında bir yerdeyim.

Aslında dünya olarak karmaşık haldeyiz. Ben de küçük karmaşık bir nokta. Hatta boy ortalamasının da altında. Hal böyle olunca bu kadar karmaşıklığın arasından sivrilip kendi karmaşıklığımı anlatmaktan utanıyorum.
Çünkü bütün dünyada her anda bir sürü şey oluyor, bir sürü şey değişiyor. Mesela bir gecede iki kıtayı birbirine bağlayan yılların Boğaziçi Köprüsü'nün ismi değişiyor ve biz eski ismi tarihe gömmek ve tarihten silmek arasında bir yerde buluveriyoruz kendimizi.
Bir sürü insan ölüyor, her gün her yerde. Toplu ölümler var bir de. Bir sürü insan ruhu göç ediyor kim bilir nereye. Hayattan sıkılıp intihar edenler var bir de. Dünya ölülerle dolu aslında... Kendi elimde kalan cesetler önemsizleşiyor bir anda.


Belki de hiçbir şeyin adı veya tarifi yok, köprülerin, mekanların, şeylerin, bizlerin ve diğer tüm canlıların. "Adın ne" diye sorulduğunda "Sen ne dersen odur" diyen bir orospu gibi, bu dünya. Orospu deyince küfür gibi değil, tam tersi aslında  memnun etmeye çalışan bir dünya, karşılığında ona verdiğim niyet doğrultusunda. Belki de bu yüzden, hep bunun peşindeyim. Kendi hayalimin. Kendi hayalimi yaşıyorum, konuşmalar, buluşmalar, yorumlar, diğer hayatlar, ilçeler hayali. Hayalimdeki İstanbul bile mesela, sadece hayalimdeki Kadıköy'den ibaret ve bütün Moda sahili hayali...


Moda Sahili, Der Steppenwolf

Bütün dünya ve evren kaotik... Suçlamalar, adaletsizlikler, yargılanmalar, kendini yargılamalar ve bitmek bilmeyen davalar...

Benim davam ise bir intihar vakası. İntihar süsü verilmiş bir cinayet filan değil, tam tersi; cinayet süsü verilmiş bir intihar. Düpedüz bir iftiranın kurbanıyım ve cinayet zanlısıyım. Davanın hakimi, savcısı, şahidi ve sanığı ben, kendimi asmakla affetmek arasında bir yerdeyim.


Aslında sivrisineklerin gözünden bakınca da gerçek bir katilim. Bizzat kendi öldürdüğüm sivrisinekler var, cesetleri evimin duvarlarında ve tavanlarda. Cesetlerin yanında ise bir damla kan lekesi, benim kanımın lekesi. Öldüren ben, kanı akan ben, yargıç, hakim, savcı ben ve kanım yerde kalmasın diye intikam duygusuyla kavrulan ben ve tek görgü tanığı da ben. İntihar edenler, ölenler ve öldürülenler bir tarafta, ben vazgeçtim intiharlardan, kendime ait bazı şeyleri öldürme çabamdan. Hayat basit mi? Belki de basit evet, bir güzel niyetten ve hayalden ibaret. Ve ben niyet etmekle niyetime kavuşmak arasında bir yerdeyim. Kimine göre hayali olanla, benim gerçekliğim arasındaki o ince çizgideyim. Aslında tecelligahın açık kapısının önündeyim. Bir şeyin beni çağırdığını biliyorum. Girmekle girmemek arasında bir yerdeyim.