24 Ağustos 2014 Pazar

Ben ne istersem o olur belki

Bugüne kadar garip bir şekilde ben ne istediysem oldu.
Aklıma gelen başıma da geldi.
Milli piyango gibi şeyler de oldu. Olmaz denilen şeyler...
Hayat benim yarattığım bir oyun olabilir mi acaba diye merak ediyorum bu aralar.
Çünkü ben benim gördüğüm kırmızıya kırmızı derken, belki de siz benim mavi gördüğüme kırmızı diyorsunuz. Kimsenin gözünden bakamadığım için bilmiyorum, gerçekten var mı bütün bu gördüklerim, yoksa herşey benim zihnimde mi oluşuyor? Sonuçta size sorsam benim gördüğümü  görüyor musunuz diye "evet görüyorum" diyeceksiniz. Ama zaten bozacının şahidi şıracı değil mi? Belki siz hayır diyorsunuz belki ben evet algılıyorum, ya da belki evet diyen birini görüyorum sadece. Bazen gerçek olan hangisi bilmiyorum. Ama bu aralar denemeye başladım. Hayat gerçekten bir oyun mu? Ne istersem olacak mı? Zihnimi değiştiriyorum, oyun oynuyorum onunla. Yukarda ve dünyada sınırsız bir kaynağın olduğunu farkederek yapıyorum bunu. Sanki istediklerimiz orda duruyor ama onlarla bağımız yok sadece. O bağları kurmaya çalışıyorum.

Korkularımız, bazı şeyleri kendimizden uzaklaştırıp onlarla bağlarımızı kopartabiliyorsa, sevgimiz ve cesaretimiz de tam tersini yapmamızı sağlayabilir bence.

14 Ağustos 2014 Perşembe

Kalp ile Zihin

Ben balık burcuyum diye yıllarca hor görüldüm :) Duygusalsın, kırılgansın diyen bir sürü insan. Ee ben seçmedim balık burcu olmayı, 12 martta doğmayı filan. Ama bence en doğru günde doğmuşum. İyiki de balık burcuyum. İyi ki de duygusalım. Sanki duygusal olunca aklımı kullanamıyomuşum gibi her ağladığımda bana çocukmuşum gibi bakan insanlar. Yani tuhaf bence. Ağlamak güzeldir yani, ben ağlayıp rahatlıyorum. Ağladığım için de zekamdan bir gıdım kaybetmedim.

Ama beni esas kalbim mi ağlatıyor, zihnim mi bilemiyorum artık. Bu senenin ocak ayından beridir kendimi arama telaşı içindeyim. Kaybolduğum için değil, kendi içimde kendimi arıyourm. Esas ben ne yapmak isityor, ne hissediyor. Kalbim ne diyor, zihnim ne diyor? Bu dönemde okuduklarım, hissettiklerim ve daha birçok şey beni kalbime daha çok döndürdü. Zihnimin ise sürekli paket paket kötü olayları gözüme soktuğunu gördüm. Şimdilerde en çok yapmaya çalıştığım şey kalbimi daha çok çalıştırmak, zihnimi rölantiye almak. 

Konu sayılar olduğunda bile kalben yaklaşıyorum. Sayıları da pek çok severim. Onlarla da çok duygusal bağlarım var, en çok da asal olanlarla. Kimsenin bölmeye gücünün yetmediği asal sayılar. Ya da çarpanlarına ayrılamayan çok büyük sayılar, mükemmel sayılar, doğal sayılar, irrasyoneller ve karmaşıklar. Hepsi de birbirinden güzel :) Aralarındaki ilişkileri bulmak da duygusal bir iş. Gönül ister, şu matematik. Sevmezseniz zihniniz de asla onu anlamaz.

Ne diyordum kalbim sen kal dünyada, aklım da, fikrim de sana uysun. Gözlerim kalpten baksın, burnuma güzel kokular gelsin. Ellerim rüzgara karşı savrulsun kanat gibi, sanki uçuyor gibi. Duyduklarım kalbimden geçsin önce. Zihnim beni yanıltmasın. Gördüklerime de duyduklarıma da değil, sadece kalbime inanayım. Hislerime :)


Kızmıyorum

Şimdi ben kötü şeyler yaşadım diye kızgın mı dolaşmalıyım? Küfür mü etmeliyim? Beddua mı? Niye böyleyim ki hiç kimseye kızamıyorum?